17 Ekim 2015 Cumartesi

Bir İtalya Rüyası Başlıyor.

Değerli Okuyucular,

Motosiklet Dünyasına adım attığım günden bu yana hep arzuladığım ve gerçekleştirmeyi hayal ettiğim bir geziyi sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. 9 yıllık bir hayalin gerçeğe dönüşünü sizlere bölüm bölüm sindire sindire ve hiçbir detayı kaçırmadan yazmayı arzu ediyorum.

Bu bahsedeceğim seyahat nedir deyişinizi işitiyorum. Birçok motorcunun hayali olan ve kimilerinin gerçekleştirdiği, kimilerinin ise halen hayallerini süslediği Büyük İtalya turu.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki İtalya gez gez bitmeyecek, git git sıkılmayacağınız bir yer. Yemeklerinden, şaraplarına, doğasından, tarihi mekanlarına birçok güzelliği birarada barındırıyor.
Uzun süredir kafamda tasarladığım ve temelleri 6 ay öncesine dayanan bu seyahati 2015 Temmuz sonu gerçekleştirdim. Eşim’in de çok görmek istediği bir ülke olunca bu seyahat artık kaçınılmaz olmuştu. Bütçesel anlamda ne kadar uygun olmasına dikkat edecek olsanız da eğer pansiyon, hostel veya kamp seçenekleriniz kafanızda yoksa gerçekten böyle bir seyahat için yüksek bir meblağ olduğunu düşünebilirsiniz. Ama değer mi, kesinlikle değer :) Yazımın sonunda azda olsa bütçesel birkaç veriyi sizlerle paylaşacağım.
Gelelim hayale giden yolculukta ki detaylara, kafamda hep acaba motosikleti deniz yolu ile göndersem olur mu, olmaz mı sorusu vardı, zira daha önce Yunanistanı gördüğüm için tekrar gittiğim yol üzerinden İtalya’ya ulaşmamın zaman kaybı olacağını düşündüğüm için U.N-RoRo gemileri ile gönderme konusunu araştırdım. Bu araştırmam esnasında daha önce Avrupa seyahati yapmış olan yakın arkadaşım Ozan ile bilgi alışverişinde bulundum ve kendisi benim kafamda ki bütün sorularıma cevap verdi. Sizinde kafanızda nasıl gönderirim düşüncesi var ise buradan yanıt bulabileceğinizi düşünüyorum.

Gemilerin sefer saatlerini her zaman U.N-RoRo’yu arayarak öğrenmenizi tavsiye ederim. Ben Cumartesi günü programa başlamak istediğim için Çarşamba günü Pendik U.N-RoRo gemisine öğleden sonra saat 14.00 gibi gidip işlemlerimi yaptırdım ve aracımı gemiye yükledim. Gemiye yüklediğim motorum bizlerin bildiği İDO gemilerine girdiğimiz gibi motosikletler için ayrılmış bir yer var oraya koyup sehpaya alıp bırakıyorsunuz, görevliler gerekli bağlamaları ve takoz koyma işlemlerini yapıyorlar. Evraksal işlemler yaklaşık 30-45 dakika sürüyor. Ruhsatınız, kimlik ve pasaportunuz, varsa yanınızda seyahat edecek olan kişinin pasaportu ile başvurunuzu yaptırıyor ve gemiye adınızı yazdırıyorsunuz. İlgili kişiler sizlere sıralamayı ilk kayıt olduğunuz noktada söylüyor ve gümrük işlemleri de dahil olmak üzere gerçekleştiriyorsunuz. Kayıt işlemi yapılıyor sonra araç muayene gibi çok ufak bir kulube de muayene tarzı aracı görmek isterse diye görevliye aracınızı gösteriyorsunuz, bakıyor ve çıkış onayı veriyor. Burada yapılan son işlem ise navlun ve yolculuk için eğer kendiniz uçak bileti detaylarınızı halletmiyorsanız yapacağınız ödeme olacaktır. Bu ödeme motosikletinizin yolculuk ve benim ile eşimin uçak bileti dahil ilgili günün Euro kuru ile 984 TL(338€) tuttu, bu ödemeyi kredi kartı ile yapma imkanınız var.

Evrak işlerini bitirdik, artık gemi’nin yolunu tutma zamanı, hangi gemiye gideceğinizi bildiren görevli arkadaşlar geminin nerede bağlı olduğunu söylüyorlar ve, motorumu park ettim hatta kaskımı dahil motorun üzerinde bıraktım ve anahtarları gemi mürettebatından yetkili bir arkadaşa teslim ederek gemiden ayrıldım. İçimde çok garip bir heyecan vardı, motosikletim sağsalim gidecek mi diye kendime sorarken bir yandan hayalime bir adım daha yaklaştığımı düşünüyordum.
 
Çarşamba akşam 20.00'da geminin hareket ettiğini internet üzerinden takip edebildiğiniz http://www.marinetraffic.com/ sitesinden gördüm, ara ara girip geminin nerede olduğunu kontrol ediyordum :) hastalık bu olsa gerek.

Motorum deniz ile giderken bizde acentanın anlaşmalı havayolu olan Slovenya’nın Ljubljana kentine uçan Adria havayolları ile uçmak üzere Atatürk havalimanına gittik. Çoğunluğunu tır şöförlerinin oluşturduğu bu uçuşta 88 kişilik koltukların sadece 44 tanesi dolu idi. Bu şekilde gitmeyi tercih etmek hem anlaşmalı olduğu için kişibaşı/tek yön 55 Euro gibi neredeyse hiçbir Avrupa ülkesine uçamayacağınız bir fiyata geliyor. Hem de motorumu alacağım Trieste/İtalya limanına kadar transfer hizmeti sağlıyor. Yaklaşık 1,5 saatlik uçuş sonrası artık Slovenya'nın Ljubljana kentine varmıştık, pasaport kontrolü ve ardından dışarıda sizi bekleyen bir otobüs var, burada çok fazla oyalanmamanızı öneririm,  otobüs dolduğu an çıkıp gidebiliyormuş o yüzden hiç etrafta vakit kaybetmeden ilgili aracı bulup Trieste’mi diye sorun, aynı uçakta uçtuğunuz Türk şöförler var ise onlarda zaten yardımcı oluyorlar. Uçak yolculuğundan sonra yaklaşık 1-1,5 saat süren otobüs yolculuğu ile artık Trieste limanına varmış ve motorumu almak için heyecanım doruk noktasına çıkmıştı. Burada aracınızı teslim almanız için İtalya gümrüğüne 50 Euro ödemeniz gerekiyor, ödeme yaptığınıza dair belgeniz ile birlikte artık aracı teslim almak için geminin yanaşacağı iskeleye gidebilirsiniz.
Bu liman U.N-RoRo’nun resmen kalesi, limanda o kadar çok Türk tırlarını göreceksiniz ki ,hatta tabelalar hem İtalyanca, hem İngilizce, hem Türkçe  yapılmış. :)

 
 
 
Geminin gelmesini beklerken yaklaşık 1-2 saat Trieste merkezinde eşimle tur atma fırsatımız oldu, bu bölgeye çok sayıda seyahat gemileri de yanaşıyor, 2 tane büyük gemi gördük ve turistler Trieste sokaklarına dağılmışlardı, genelde burası Avrupa seyahatlerinin başlangıç ve bitiş noktası oluyormuş.
Gemimiz öğle saatlerinde limana yaklaşmış olsa da ne yazık ki aracı hemen alamıyorsunuz, geminin birtakım prosedürleri var, Türk mürettebat gemi içinde yer alan araçları zincirle birbirine bağladığı için onların çözümü dahi yaklaşık 1 saat sürüyor, daha sonra İtalyan gemi acentaları yetkilileri gelen konteynırları çekiciler ile çıkartıyor, burada şansınız bir de bizim gibi Türkiye’den gönderilen 2 adet otobüsün içindeki ışıkları açık unuttukları için aküsü bitmiş ve çalışmıyorsa vay halinize :( neredeyse 1 saatte bununla zaman kaybederek öğlene doğru teslim alırım diye düşündüğüm motoruma saat:14.30’da kavuşabildim. Nasıl bıraktıysam öyle duruyordu ve gel beni al dercesine bana bakıyordu :) Kavuşmanın verdiği mutluluk ile eşim limanın içinde yer alan binada bekliyordu ve yanına gidip hemen ekipmanlarımızı giydik ve artık tekerin dönme zamanıydı. Hayalin başladığı nokta Trieste limanı idi. Belki biraz uzun bir giriş yaptım ama kendimi kısıtlayamadım, her detayı sizlerle paylaşmak istedim.

İlk rotamız ; Trieste >>>> Venedik (nam-ı değer Venice)

    Önümüzde gezilecek çok güzel şehirler var ve zamanı iyi kullanabilmek adına İtalya’nın otobanlarını kullanmayı planlamıştım. Bu şekilde çok ciddi zaman kazanmış olduk. Aksi takdirde otoban ile 1 saatte gittiğiniz yolu köy ve dağ yollarını kullanarak yapmaya kalkarsanız 2-2,5 saatlik zamana çıkabiliyor. Bol zamanınız var ise tabii ki otoban kullanmayın, hem pahalı, hem bir süre sonra keyif vermiyor. Benim öyle bir şansım yoktu, az yer çok zevk almak mı yoksa çok yer çok zevk almak mı diye baktığımda görebileceğim kadar çok yer görmeyi kafama koyarak planımı çıkarmıştım.

Trieste-Venedik arası 175km’lik yol yaparak Venedik’te konaklama yapacağımız otelimize varmıştık, burası hem eski ve tarihi bir yerdi hemde oldukça sessiz sakin bir mekandı. Venedik içinde odanın geceliğine 200-300 Euro veriliyorken Venedik içine araç ile 15-20 dakikalık mesafe için 80-90 Euro aralığında yer bulabiliyorsunuz. Sonuç itibariyle odada geçirdiğimiz zaman sadece yatmak ve temel ihtiyaçlarımızı karşılamak içindi.
 
İtalya deyince akla ilk gelen kentlerden biri olan Venedik için daha önce giden hem memnun kalan, hem kalmayan arkadaşlarım vardı, Temmuz ayında 40 derecelerin üzerinde sıcaklık görüyor olsakta heryer turist doluydu, bizlerde herkes gibi kentin keyfini çıkarmak için motorumuz şehir merkezi girişinde bulunan motosiklet parkına park ettik ve sokaklarında dolaşmaya başladık. Daha ilk gezilecek şehirde motosikletlerin neredeyse insanlardan daha çok olduğu ve park yerinin araba park yerinden daha geniş alanlar olduğunu görmek beni son derece memnun etti. Ülkemize nazaran burada motosikletiniz varsa daha kıymetlisiniz :) En azından çoğunluksunuz ve sizi araç olarak kabul ediyorlar.

 

Venedik’te geçirecek 2-3 gününüz varsa şehirde birbirine son derece benzeyen sokaklarda şuursuzca çıkıp  gezin, şarap alıp deniz kenarında ayaklarınızı sallayarak şarabınızı yudumlayın ve en çok bilinen adalarından Burano ve Murano adalarına gitmenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu adalara sürekli giden Vaperetto’lar (bizim bildiğimiz küçük tekneler, gerçekten küçük ve turist yoğunluğundan neredeyse sıkışarak biniyorsunuz) ile ulaşabilirsiniz. Her Vaperetto her iskeleye uğramıyor, mutlaka binmeden görevliye sorun. 24 saatlik seyahat biletlerini alırsanız sizler için daha ekonomik olacaktır.

Venedik’te gezilmesini tavsiye ettiğim yerler ise ; Palazzo Ducale, Galleria Giorgio Franchetti alla Ca’ d’Oro, Campanile, St. Mark's Square(meşhur meydanı), Rialto Bridge


 
Yukarıda tavsiye ettiğim adalardan Murano cam işçiliği ile ünlenmiş bir ada, Ray Ban gözlük camlarının bu adadan çıktığı biliniyor. Eğer cam işçiliğini seviyorsanız evinize mutlaka bir cam eşyası almanızı tavsiye ederim. 
 

 
 
Burano adası ise bence çok daha çekici olan yerlerinden birisi, rengarenk ve otantik evleri ile çok güzel fotoğraf kareleri çekebileceğiniz bir ada. Ayrıca adanın dantel işlemesi de oldukça meşhur. 


 
 
 

Ada’da bulunan kilisenin minaresi ise zamanla eğilmiş bir taraftan baktığınızda düz görünüyorken, diğer taraftan yamuk olduğu çok bariz belli oluyor. 
Adaya özgü 1€’ya satılan özel kurabiyelerini de denemelisiniz. Bu iki adayı fırsatınız varsa mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

Venedik içerisinde yer alan Tonolo Pastanesi’de şehrin en eski ve en ünlü pastanelerinden biri, Dorsodura’da bulabileceğiniz bu pastaneden hamur işleri ve kahvelerini tadımlayabilirsiniz. Dondurma yemek istiyorsanız sizi mutlaka Gelatoteca SuSo(Calle della Bissa, 5453) gitmenizi tavsiye ederim. Çok çeşitli ve bir o kadar güzel dondurmaları var.

 

İtalya deyince akla ilk gelen yemek türleri sanırım Pizza ve Makarna’dır, burada her restorantta mutlaka pizza ve makarna yiyebilirsiniz. El yapımı olan bu makarnalar gerçekten al dante denilen pişirme stili ile ağzınıza layık bir hal alıyor. 

 
Venedik kanalları ile meşhur bir yer ve kanal turu yapmak istiyorsanız 80 € ayırmanız gerekiyor. Kayıklara maksimum 5 kişi binebiliyorsunuz, ya da isterseniz 2 kişi binip yalnız dolaşabilirsiniz, fiyat değişmiyor. 2 tip tur var 40-45 dakika süren Venedik içindeki ara sokakları görebileceğiniz, diğeri ise 1,5 saate yakın süren ve Venedik dışına çıkan Marco Polo bölgesini de görebileceğiniz tur. Uzun turun fiyatı 120 €.
Venedik tecrübesini deneyimleyerek bir sonra ki durağımız olan Milano için tekerimizi döndürmeye başlıyoruz. Milano’ya çok yakın olan ve gitmişken görülmeye değer Como Gölü’nü de turlamadan olmaz tabii ki .

Bir sonra ki yazıda görüşmek üzere, sevgiyle ve benimle kalın. :)

Diğer sosyal medya hesaplarımdan da gezilerimi takip edebilirsiniz.

Facebook : 2tekerhayat
Twitter: 2tekerhayat
Instagram : 2tekerhayat