Değerli Okuyucular,
Motosiklet Dünyasına adım attığım
günden bu yana hep arzuladığım ve gerçekleştirmeyi hayal ettiğim bir geziyi
sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. 9 yıllık bir hayalin gerçeğe
dönüşünü sizlere bölüm bölüm sindire sindire ve hiçbir detayı kaçırmadan yazmayı
arzu ediyorum.
Bu bahsedeceğim seyahat nedir
deyişinizi işitiyorum. Birçok motorcunun hayali olan ve kimilerinin
gerçekleştirdiği, kimilerinin ise halen hayallerini süslediği Büyük İtalya
turu.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki
İtalya gez gez bitmeyecek, git git sıkılmayacağınız bir yer. Yemeklerinden,
şaraplarına, doğasından, tarihi mekanlarına birçok güzelliği birarada
barındırıyor.
Uzun süredir kafamda tasarladığım
ve temelleri 6 ay öncesine dayanan bu seyahati 2015 Temmuz sonu
gerçekleştirdim. Eşim’in de çok görmek istediği bir ülke olunca bu seyahat
artık kaçınılmaz olmuştu. Bütçesel anlamda ne kadar uygun olmasına dikkat edecek
olsanız da eğer pansiyon, hostel veya kamp seçenekleriniz kafanızda yoksa
gerçekten böyle bir seyahat için yüksek bir meblağ olduğunu düşünebilirsiniz. Ama değer mi, kesinlikle değer :) Yazımın sonunda azda olsa bütçesel birkaç veriyi sizlerle paylaşacağım.
Gelelim hayale giden yolculukta
ki detaylara, kafamda hep acaba motosikleti deniz yolu ile göndersem olur mu, olmaz mı sorusu vardı, zira daha önce Yunanistanı gördüğüm için tekrar gittiğim
yol üzerinden İtalya’ya ulaşmamın zaman kaybı olacağını düşündüğüm için
U.N-RoRo gemileri ile gönderme konusunu araştırdım. Bu araştırmam esnasında
daha önce Avrupa seyahati yapmış olan yakın arkadaşım Ozan ile bilgi alışverişinde
bulundum ve kendisi benim kafamda ki bütün sorularıma cevap verdi.
Sizinde kafanızda nasıl gönderirim düşüncesi var ise buradan yanıt
bulabileceğinizi düşünüyorum.
Gemilerin sefer saatlerini her
zaman U.N-RoRo’yu arayarak öğrenmenizi tavsiye ederim. Ben Cumartesi günü
programa başlamak istediğim için Çarşamba günü Pendik U.N-RoRo gemisine öğleden
sonra saat 14.00 gibi gidip işlemlerimi yaptırdım ve aracımı gemiye yükledim.
Gemiye yüklediğim motorum bizlerin bildiği İDO gemilerine girdiğimiz gibi
motosikletler için ayrılmış bir yer var oraya koyup sehpaya alıp
bırakıyorsunuz, görevliler gerekli bağlamaları ve takoz koyma işlemlerini
yapıyorlar. Evraksal işlemler yaklaşık 30-45 dakika sürüyor. Ruhsatınız,
kimlik ve pasaportunuz, varsa yanınızda seyahat edecek olan kişinin pasaportu
ile başvurunuzu yaptırıyor ve gemiye adınızı yazdırıyorsunuz. İlgili kişiler
sizlere sıralamayı ilk kayıt olduğunuz noktada söylüyor ve gümrük işlemleri de
dahil olmak üzere gerçekleştiriyorsunuz. Kayıt işlemi yapılıyor sonra araç
muayene gibi çok ufak bir kulube de muayene tarzı aracı görmek isterse diye
görevliye aracınızı gösteriyorsunuz, bakıyor ve çıkış onayı veriyor. Burada
yapılan son işlem ise navlun ve yolculuk için eğer kendiniz uçak bileti detaylarınızı
halletmiyorsanız yapacağınız ödeme olacaktır. Bu ödeme motosikletinizin
yolculuk ve benim ile eşimin uçak bileti dahil ilgili günün Euro kuru ile 984 TL(338€) tuttu,
bu ödemeyi kredi kartı ile yapma imkanınız var.
Evrak işlerini bitirdik, artık
gemi’nin yolunu tutma zamanı, hangi gemiye gideceğinizi bildiren görevli
arkadaşlar geminin nerede bağlı olduğunu söylüyorlar ve, motorumu park
ettim hatta kaskımı dahil motorun üzerinde bıraktım ve anahtarları gemi
mürettebatından yetkili bir arkadaşa teslim ederek gemiden ayrıldım. İçimde çok
garip bir heyecan vardı, motosikletim sağsalim gidecek mi diye kendime sorarken bir yandan hayalime bir
adım daha yaklaştığımı düşünüyordum.
Çarşamba akşam 20.00'da geminin
hareket ettiğini internet üzerinden takip edebildiğiniz http://www.marinetraffic.com/
sitesinden gördüm, ara ara girip geminin nerede olduğunu kontrol ediyordum :) hastalık bu olsa
gerek.
Motorum deniz ile giderken bizde
acentanın anlaşmalı havayolu olan Slovenya’nın Ljubljana kentine uçan Adria
havayolları ile uçmak üzere Atatürk havalimanına gittik. Çoğunluğunu tır
şöförlerinin oluşturduğu bu uçuşta 88 kişilik koltukların sadece 44 tanesi dolu
idi. Bu şekilde gitmeyi tercih etmek hem anlaşmalı olduğu için kişibaşı/tek yön
55 Euro gibi neredeyse hiçbir Avrupa ülkesine uçamayacağınız bir fiyata
geliyor. Hem de motorumu alacağım Trieste/İtalya limanına kadar transfer hizmeti
sağlıyor. Yaklaşık 1,5 saatlik uçuş sonrası artık Slovenya'nın Ljubljana kentine varmıştık, pasaport
kontrolü ve ardından dışarıda sizi bekleyen bir otobüs var, burada çok fazla
oyalanmamanızı öneririm, otobüs dolduğu an çıkıp gidebiliyormuş o yüzden hiç etrafta vakit
kaybetmeden ilgili aracı bulup Trieste’mi diye sorun, aynı uçakta uçtuğunuz
Türk şöförler var ise onlarda zaten yardımcı oluyorlar. Uçak yolculuğundan
sonra yaklaşık 1-1,5 saat süren otobüs yolculuğu ile artık Trieste limanına
varmış ve motorumu almak için heyecanım doruk noktasına çıkmıştı. Burada
aracınızı teslim almanız için İtalya gümrüğüne 50 Euro ödemeniz gerekiyor, ödeme
yaptığınıza dair belgeniz ile birlikte artık aracı teslim almak için geminin
yanaşacağı iskeleye gidebilirsiniz.
Bu liman U.N-RoRo’nun resmen
kalesi, limanda o kadar çok Türk tırlarını göreceksiniz ki ,hatta tabelalar hem
İtalyanca, hem İngilizce, hem Türkçe
yapılmış. :)
Geminin gelmesini beklerken
yaklaşık 1-2 saat Trieste merkezinde eşimle tur atma fırsatımız oldu, bu
bölgeye çok sayıda seyahat gemileri de yanaşıyor, 2 tane büyük gemi gördük ve
turistler Trieste sokaklarına dağılmışlardı, genelde burası Avrupa
seyahatlerinin başlangıç ve bitiş noktası oluyormuş.
Gemimiz öğle saatlerinde limana
yaklaşmış olsa da ne yazık ki aracı hemen alamıyorsunuz, geminin birtakım
prosedürleri var, Türk mürettebat gemi içinde yer alan araçları zincirle
birbirine bağladığı için onların çözümü dahi yaklaşık 1 saat sürüyor, daha
sonra İtalyan gemi acentaları yetkilileri gelen konteynırları çekiciler
ile çıkartıyor, burada şansınız bir de bizim gibi Türkiye’den gönderilen 2 adet
otobüsün içindeki ışıkları açık unuttukları için aküsü bitmiş ve çalışmıyorsa
vay halinize :( neredeyse 1 saatte bununla zaman kaybederek öğlene doğru teslim alırım diye
düşündüğüm motoruma saat:14.30’da kavuşabildim. Nasıl bıraktıysam öyle
duruyordu ve gel beni al dercesine bana bakıyordu :) Kavuşmanın verdiği mutluluk
ile eşim limanın içinde yer alan binada bekliyordu ve yanına gidip hemen
ekipmanlarımızı giydik ve artık tekerin dönme zamanıydı. Hayalin başladığı
nokta Trieste limanı idi. Belki biraz uzun bir giriş yaptım ama kendimi
kısıtlayamadım, her detayı sizlerle paylaşmak istedim.
İlk rotamız ; Trieste
>>>> Venedik (nam-ı değer Venice)
Önümüzde
gezilecek çok güzel şehirler var ve zamanı iyi kullanabilmek adına İtalya’nın
otobanlarını kullanmayı planlamıştım. Bu şekilde çok ciddi zaman kazanmış
olduk. Aksi takdirde otoban ile 1 saatte gittiğiniz yolu köy ve dağ yollarını
kullanarak yapmaya kalkarsanız 2-2,5 saatlik zamana çıkabiliyor. Bol
zamanınız var ise tabii ki otoban kullanmayın, hem pahalı, hem bir süre sonra
keyif vermiyor. Benim öyle bir şansım yoktu, az yer çok zevk almak mı yoksa
çok yer çok zevk almak mı diye baktığımda görebileceğim kadar çok yer görmeyi
kafama koyarak planımı çıkarmıştım.
Trieste-Venedik arası 175km’lik
yol yaparak Venedik’te konaklama yapacağımız otelimize varmıştık, burası hem
eski ve tarihi bir yerdi hemde oldukça sessiz sakin bir mekandı. Venedik içinde odanın geceliğine 200-300 Euro veriliyorken Venedik içine araç ile 15-20 dakikalık
mesafe için 80-90 Euro aralığında yer bulabiliyorsunuz. Sonuç itibariyle odada geçirdiğimiz
zaman sadece yatmak ve temel ihtiyaçlarımızı karşılamak içindi.
İtalya deyince akla ilk gelen
kentlerden biri olan Venedik için daha önce giden hem memnun kalan, hem
kalmayan arkadaşlarım vardı, Temmuz ayında 40 derecelerin üzerinde sıcaklık
görüyor olsakta heryer turist doluydu, bizlerde herkes gibi kentin keyfini
çıkarmak için motorumuz şehir merkezi girişinde bulunan motosiklet parkına park ettik ve sokaklarında dolaşmaya başladık. Daha ilk gezilecek şehirde motosikletlerin
neredeyse insanlardan daha çok olduğu ve park yerinin araba park yerinden daha
geniş alanlar olduğunu görmek beni son derece memnun etti. Ülkemize nazaran
burada motosikletiniz varsa daha kıymetlisiniz :) En azından çoğunluksunuz ve sizi araç olarak kabul ediyorlar.
Venedik’te geçirecek 2-3 gününüz
varsa şehirde birbirine son derece benzeyen sokaklarda şuursuzca çıkıp gezin, şarap alıp deniz kenarında
ayaklarınızı sallayarak şarabınızı yudumlayın ve en çok bilinen adalarından Burano ve Murano
adalarına gitmenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu adalara sürekli giden
Vaperetto’lar (bizim bildiğimiz küçük tekneler, gerçekten küçük ve turist
yoğunluğundan neredeyse sıkışarak biniyorsunuz) ile ulaşabilirsiniz. Her Vaperetto her iskeleye uğramıyor, mutlaka binmeden görevliye sorun. 24 saatlik seyahat
biletlerini alırsanız sizler için daha ekonomik olacaktır.
Venedik’te gezilmesini tavsiye
ettiğim yerler ise ; Palazzo Ducale, Galleria
Giorgio Franchetti alla Ca’ d’Oro, Campanile, St. Mark's Square(meşhur meydanı),
Rialto Bridge
Yukarıda
tavsiye ettiğim adalardan Murano cam
işçiliği ile ünlenmiş bir ada, Ray Ban gözlük camlarının bu adadan çıktığı
biliniyor. Eğer cam işçiliğini seviyorsanız evinize mutlaka bir cam eşyası
almanızı tavsiye ederim.
Burano adası ise bence çok daha çekici olan yerlerinden birisi, rengarenk ve otantik evleri ile çok güzel fotoğraf kareleri çekebileceğiniz bir ada. Ayrıca adanın dantel işlemesi de oldukça meşhur.
Burano adası ise bence çok daha çekici olan yerlerinden birisi, rengarenk ve otantik evleri ile çok güzel fotoğraf kareleri çekebileceğiniz bir ada. Ayrıca adanın dantel işlemesi de oldukça meşhur.
Ada’da bulunan kilisenin minaresi ise zamanla eğilmiş bir taraftan baktığınızda düz görünüyorken, diğer taraftan yamuk olduğu çok bariz belli oluyor.
Adaya özgü 1€’ya satılan özel kurabiyelerini de denemelisiniz. Bu iki adayı fırsatınız varsa mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Venedik
içerisinde yer alan Tonolo Pastanesi’de şehrin en eski ve en ünlü
pastanelerinden biri, Dorsodura’da bulabileceğiniz bu pastaneden hamur işleri ve
kahvelerini tadımlayabilirsiniz. Dondurma yemek istiyorsanız sizi mutlaka Gelatoteca SuSo(Calle della Bissa, 5453) gitmenizi tavsiye ederim. Çok çeşitli ve bir o kadar
güzel dondurmaları var.
İtalya
deyince akla ilk gelen yemek türleri sanırım Pizza ve Makarna’dır, burada her
restorantta mutlaka pizza ve makarna yiyebilirsiniz. El yapımı olan bu
makarnalar gerçekten al dante denilen pişirme stili ile ağzınıza layık bir hal
alıyor.
Venedik
kanalları ile meşhur bir yer ve kanal turu yapmak istiyorsanız 80 € ayırmanız
gerekiyor. Kayıklara maksimum 5 kişi binebiliyorsunuz, ya da isterseniz 2 kişi
binip yalnız dolaşabilirsiniz, fiyat değişmiyor. 2 tip tur var 40-45 dakika
süren Venedik içindeki ara sokakları görebileceğiniz, diğeri ise 1,5 saate
yakın süren ve Venedik dışına çıkan Marco Polo bölgesini de görebileceğiniz tur.
Uzun turun fiyatı 120 €.
Venedik
tecrübesini deneyimleyerek bir sonra ki durağımız olan Milano için tekerimizi
döndürmeye başlıyoruz. Milano’ya çok yakın olan ve gitmişken görülmeye değer
Como Gölü’nü de turlamadan olmaz tabii ki .
Bir
sonra ki yazıda görüşmek üzere, sevgiyle ve benimle kalın. :)
Diğer sosyal medya hesaplarımdan da gezilerimi takip edebilirsiniz.
Facebook : 2tekerhayat
Twitter: 2tekerhayat
Instagram : 2tekerhayat