24 Aralık 2015 Perşembe

Toskana Bölgesi’nin Başkenti Floransa “Firenze”

Tekerim bu sefer Floransa'ya dönüyor.
Cenova’yı da gezdikten sonra daha da büyülenmeye doğru Floransa’ya yola çıkıyoruz. Floransa’ya geçiyorken Pisa şehrine girip çıkmayı planlıyoruz ki diğer günler Floransa’nın içinde kalıp doya doya yaşayabilelim.

Cenova-Pisa arası 160 km, bu yolu otoban üzerinden yaklaşık 2 saatte alıyoruz. Aralarda benzin ikmali için durduğumuz ve su molası verdiğimiz durumlar oluyor. Zira Temmuz ayında İtalya’da böyle bir seyahati gerçekleştiriyorsanız termometrelerin 38-40 derece arası olabileceğine kendinizi hazırlamalısınız. Pisa küçük bir şehir ancak meşhur eğik kulesi ile tüm Dünya’ya adından söz ettiren bir yer. Biz de buralara gelmişken bu kuleyi görmeden geçmeyelim dedik. Kule üst üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir. 56 metre yüksekliktedir. Üzerine 294 basamaklı bir merdivenle çıkılır. En üstteki çanların bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir. Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır. Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir. Günümüzde, kulenin tepesinden güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül 4,3 metre açığa inmektedir. Ancak yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir. Ne kadar ilginç di mi farklı açılardan baktığınızda kule düzgün görünürken, arka açıdan baktığınızda neredeyse devriliyor gibi görünüyor. Kule Pisa’nın gücünün ve zenginliğinin bir sembolü olarak Cenova ve Venedik şehirlerine rakip olarak yapılmış.







Pisa kulesinde gelen hemen hemen herkesin çektirdiği kuleyi tutmaya yönelik fotoğraflarımızı çekip yola devam ediyoruz. Pisa’da çok fazla vakit kaybetmeden 85 km mesafede yer alan Floransa şehrine varmak istiyoruz. Yolda tur acentalarımız ETS Tur’un otobüslerini görüyoruz ve korna çalarak onları selamlayıp yanlarından geçiyoruz. Hava hafif bulutlanmaya mı başladı derken kısa süreli bir yağmura yakalanıyoruz, yağmurun hemen arkasından çıkan gökkuşağı sürüş keyfime keyif katıyor. 



Müthiş Gökkuşağı bize görünüyor.
Bu güzel görüntünün ardından Floransa şehrine geliyoruz, yağmurun ülkemizde hemen trafik oluşturması gibi geçici dahi olsa İtalyanlarla olan benzerliğimiz burada da ortaya çıkıyor ve şehrin girişinde trafik oluşuyor, Allah’tan 2 tekeriz de hemen arabaların yanlarından geçip otelimize varıyoruz. Otelimiz oldukça merkezi yerde olup hemen hemen tüm oteller gibi dar sokakların içinde, bu şehirde sokaklar oldukça dar ve diğer İtalya şehirleri gibi motosiklet kullanımı oldukça yaygın,  bakınız otelimizden sokağın görüntüsüne, araba bırakılsa geçilemeyecek sokaklar tamamen motosiklet park yeri olarak kullanılıyor.  



Park mesafe kavramı yok :)
Hep hayalini kurduğumuz ve filmlerde gördüğümüz Floransa şehrine varmış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz, tatilin başından bu yana yapmış olduğumuz gibi otelimize yakın olan bir meydanda yer alan güzel bir restoranta gidiyoruz ve makarna,pizza, şarap eşliğinde karnımızı doyuruyoruz. Üstüne tatlı söylemiyor muyuz ? Tabii ki Tiramisu ile karnımızı şenlendiriyor ve kısa bir gece turu atıp ertesi günün planlamasını yapıyoruz.





Floransa İtalya’nın diğer tüm şehirlerine oranla kültür ve sanatın taştan, toprağa diyebileceğim her yerine bulaşmış ve bunu size hissettiren bir yer, dönüp bakmayacağınıız düşündüğünüz bir bina da dahi sanat harikaları yaratılmış, ince ince çalışmalar yapılmış. Saygı duymamak elde değil. Bir gece öncesinden yapmış olduğumuz gezi planlaması ile otelimizden çıkıyoruz, sabah kahvaltımızı Mozarella peynirli ve nefis domatesli bir sandviç ile yapıp gezmeye başlıyoruz.


Öncelikle meşhur Eski köprü denilen “Ponte Vecchio Bridge” görmeye gidiyoruz. Floransa’nın en meşhur köprüsüdür. O dönem halk tarafından sevilmeyen mediciler halkın arasına karışmak istemezler. Bundan ötürü nehrin üzerinden halk arasına karışmadan rahatça geçebilecekleri bir çözüm üretmeye çalışırlar. Sonunda akıllarına böyle bir köprü gelir ve köprü nehir üzerine kapalı bir gizli geçit şeklinde yapılır. Köprüyü gezmeye gittiğinizde köprüde kuyumcuları görüceksiniz. Bu kuyumcular açıkken bildiğiniz vitrinli dükkan ancak gece kapandığında kutu gibi bir geçit olmaktadır. Köprü üzerinde bir de heykel göreceksiniz, söylenine göre bu heykelin altına bağlanan kilitler sizi tekrar bu şehire getirmeye yarayacakmış, bu tarz inançlara inanıyorsanız sizlerde daha önce oraya kilitlerini asmış onlarca kişi gibi kilit takabilirsiniz.




Vecchi Köprüsüne giderken Vasari Corridor'undan geçebilirsiniz

Eski derici dükkanları şimdiki kuyumcu dükkanı olmuş.
Kapalı hali kutu gibi.
Bu köprüyü geçip şehri manzarasını en iyi görebileceğiniz meydana doğru gidiyoruz. Piazzale Michelangelo yani Ünlü Heykeltraş, Mimar, Edebiyatçı Michelangelo meydanı. Bu meydan da büyük heykelini de görebileceğiniz yerde mutlaka şehri arkanıza alıp fotoğraf çektirmeyi unutmayın. 







Bu meydanı da gördükten sonra artık sıcak iyice basıyor ve serinlemek için dondurma yemenin zamanı olduğunu düşünüyoruz. Önceden yapılan araştırmalar sonucunda tavsiye edilen ve benimde sizlere kesinlikle tavsiye edebileceğim küçük, mütevazi ve şehrin ara sokaklarında kalmış Gelateria della Passera adlı dondurmacıya gidiyoruz. En ünlü dondurma çeşitlerinden biri portakallı çikolata olup denemenizi tavsiye ediyorum.



Burada dondurmamızı alıp Pitti Palace olarak adlandırılan eski Hükümet Sarayına gidiyoruz. Şu anda kültür & sanat etkinlikleri merkezine döndürülmüş bu binayı gezmek isterseniz, ziyaretçilerine açıktır. Floransa bir günde asla gezilebilecek bir şehir değil. Akşam yemeği için güzel mekanların bulunduğu OSTERIA DELL’OLIO isimli restoranta gidebilirsiniz. Ben tercihimi bu akşam için etten yana kullandım ve çok memnun kaldım. Ayrıca bu restorantın olduğu meydanda küçük bir açık hava konseri vardı ve gece boyunca çok keyifli müzikler çalıyordu.


Pitti Palace

OSTERIA DELL’OLIO güzel et yiyebilirsiniz.
Floransa’da 2. günümüzü yine bir gün önceden planlayarak hareket ettik ve Uffizi müzesini gezmek için daha önce internetten almış olduğumuz biletin bilgisi ile gidip uzun kuyruklar beklemeden müzeyi görmek için içeri girdik. Burada birçok eser bulunuyor. Bunlar arasında en çok rağbet görenler Michelangelo’nun “The Birth of Venus eseri, Leonardo Da Vinci’nin Springtime eseridir. Müze gezmeyi seviyor ve tarih ilginizi çekiyorsa burayı görmenizi tavsiye ederim.





Floransa sokaklarında dolaşırken her yerde tarihi yaşıyorsunuz, şehir öyle güzel ve kolay geziliyor ki, yürüyerek hiç sıkılmadan, yorulmadan gezebiliyorsunuz. Ayrıca isteyenler için Segway olarak bilinen bisikletin farklı tarzı olan bu araçlarla kulağınızda kulaklık rehberiniz önünüzde Floransa’nın önemli noktalarını gezebiliyorsunuz. Dileyenler bisiklet ile de benzer turları yapabilmekte.
Ayrıntılı bilgi için ;http://www.segwayrentflorence.com/ ziyaret edebilirisiniz.



Bir başka görülmeye değer noktalar ise Santa Maria del Fiore katedrali, şehrin en önemli katedrali’dir. Biz gittiğimiz de bakım vardı ama görebilirsiniz. Avrupa’da böyle önemli merkezler nedense kimi zaman bakımda oluyor hiç turist dönemi açalım diye bir kaygıları yok, garip değil mi. Biz yapamadık ama sizlere tavsiye edebileceğim bir başka nokta ise şehri 360 derece manzaralı olarak izlemen isterseniz Westin Excelsior otelinde bir çay, kahve ya da kokteyl alabilirsiniz. Manzaranın görülmeye değer olduğunu söylüyorlar.




Son olarak önerebileceğin bir diğer meydan ise Piazza della Signoria, burası açık hava meydan müzesi gibidir. Floransa’da görülebilecek önemli yapılardan biri olup, etkieyici ve güzel heykeller yer almaktadır. Meydana geldiğiniz de büyük boyutlarda ki heykelleri görünce etkileneceğinizi düşünüyorum.



Kısacası Floransa’ya birkez gelindi mi bir daha gelmek isteyeceğinize inanıyorum. Benim için en azından öyle oldu, sizlerinde keyifli bir gezi yaşamanızı dilerim.

Rotamız daha da güneye İtalya’nın başkenti Roma olacaktır. Bir sonra ki yazım da buluşmak üzere beni takip etmeye devam edin.

Sosyal medya hesaplarımdan da gezilerimi takip edebilirsiniz.

Facebook : 2tekerhayat
Twitter: 2tekerhayat
Instagram : 2tekerhayat 

13 Aralık 2015 Pazar

Rotamız Genova - Portofino - Cinque Terre

Tekerimiz Milano’nun ünlü caddelerinden sahil kenti olan Genova kentine dönüyor. Milano-Genova arası 150 km. Genova İtalya’nın sahil şeridinde yer alan küçük ama şirin bir kenti. Şehire girer girmez dikkatimi bu zamana kadar gezdiğimiz kentlerde ki motosiklet sayısına oranla artışı çekti, bu şehirde motosiklet sayısı o kadar fazla ki bir sokakta bulunan park yeri neredeyse sokağın tamamını kaplıyor ve normal de araçlar için aradığımız park yerini motosiklet bırakmak için arıyorsunuz. Kafanıza göre her yere bırakamıyorsunuz zira motosikletiniz çekilebilir.

Keşfetmeye hazırız.



Arabadan çok motosiklet var :)
Genova kenti pesto sosu ile meşhur, anlatılanlara göre İtalyanların ünlü Pesto sosu bu kentten çıkmış ve meşhur olmuş. Buraya geldiğinizde mutlaka pesto sosu deneyin, biz deneyemedik çok fırsatımız olamadı ama denemenizi tavsiye ediyorum. Şehir yukarıdan kıyı kısmına doğru kademeli olarak planlanmış yani merdiven çıkar gibi dar yollarından tepelere çıkıp şehiri tepeden görebiliyorsunuz. Şehir merkezinde gezebileceğiniz San Lorenzo Katedrali, Piazza meydanında yer alan Merkez Bankası binası ve eskiden saray olarak kullanılan Palazzo San Giorgio binası şimdiler de kültürel etkinliklere ev sahibi yapıyor. Amerika'nın kaşifi Christopher Colombus'un mütevazi evi de Genova'da yer almaktadır.

Casa di Cristoforo Colombo
San Lorenzo Katedrali


Tavsiyeler üzerine öyle bir pizzacıya gittik ki normalde baktığınızda girişi, içerisi burada nasıl bir pizza olur ki dedirtebilir ancak pizza geldiğinde bu söylediklierimi tamamen unutturuyor, burada akşam belli bir saatten sonra yer bulmak çok zor bu sebeple rezervasyon yaptırmanız gerekiyor, saat: 18.00 gibi giderseniz yer bulabilirsiniz. Her yerde olduğu gibi porsiyonlar 2 kişilik gibi geliyor. :)





Genova aslında baktığınızda 1 günde rahatlıkla gezilebilecek derece de ufak bir yer bu sebeple burada 1 gecemizi geçiriyor ve rotamıza devam ederken Genova’nın yakınlarında yer alan ve Dünyaca ünlü filmlere konu olmuş “Portofino” kentine geçiyoruz. Genova’dan Portofino bölgesine gitmeden ayrılmayın, 35km gibi çok yakın bir yer olan bu şirin, doğa içinde ki balıkçı kasabası size çok iyi gelecektir. 2013’de çekilen “Portofino’da Aşk” burada çekilmiştir. Yaz aylarında çok ciddi turist almaktadır. Burada sevdiğiniz ile güzel bir fotoğraf karesi alıp aşkımızı yaşayıp ayrılıyoruz.
Portofino



Portofino


Bu bölgeye gelmişken La Spezia şehrine bağlı 5 köyü içeren ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan “Cinque Terre” olarak nitelendirilen bölgeden en az 1 köy görmeden yola devam etmeyin, köy yolları çok virajlı ve dar ama görülmeye değer, Portofino’dan en yakın köylerden biri olan Monterosso Al Mare köyü 75 km olarak göstermesine rağmen neredeyse 1,5 saatte varabiliyorsunuz burada yeni yolların olmaması ve köy yollarından gidiyor olmanız en büyük etken. Ama gittiğinize değecek bir manzara sizleri karşılıyor, lacivert & yeşil tonlarında ki deniz, harika bir yeşillik bu çileyi çekmeye değiyor. Bu köyler o kadar ünlü ki insanlar Amerika gibi çok uzak kıtalardan gelip buralarda trekking yapıyorlar, köyler arası kilometrelerce mesafede trekking alanları mevcut.




Monterosso Al Mare

Genova gelip buralarada uğramazsanız bence çok şey kaçırırsınız. Cinque Terre’yi içeren köyler aşağıda ki gibi olup, en ünlüleri. Monterosso Al Mare, Vernazza, Riomaggiore’dir.

Diğer köyler ; Corniglia ve Manarola 

Genova şehrinde gezilip, görülmesi gereken başlıca yerler. 

Piazza de Ferrari - En meşhur meydanı
Palazzo San Giorgio - Sarayları, şu anda tiyatro binası olarak kullanılıyor.
Christopher Columbus Evi - Amerikanın kaşifi büyük denizcinin yaşadığı mütevazi ev
San Lorenzo Katedrali - En dikkat çekici katedralini ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

Tekerimiz dönmeye devam edecek, bir sonra ki durağımız Pisa ve sanat şehri Floransa... Takip etmeye devam edin.

Sosyal medya hesaplarımdan da gezilerimi takip edebilirsiniz.

Facebook : 2tekerhayat
Twitter: 2tekerhayat
Instagram : 2tekerhayat